LEHE KANUN UYGULAMASI

 

T.C.

YARGITAY

10. CEZA DAİRESİ

E. 2010/20742

K. 2010/18846

T. 20.9.2010

• KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETMEK ( Suça Konu Çek Hesabı Tüzel Kişiliğe Ait Olduğundan Suç Tarihinde Hükümlünün Tüzel Kişiliğin Yönetim Organının Mali İşlerini Yürütmekle Görevlendirilen Üyesi Olup Olmadığının Araştırılması Gerektiği )

• LEHE KANUN UYGULAMASI ( Karşılıksız Çek Keşide Etmek – 5941 S. Kanun’un Hükümlü Lehine Olup Olmadığı Yönünde Yapılacak Değerlendirmede Duruşma Açılmasına Gerek Bulunmadığı )

• DURUŞMA AÇILMASI ( Karşılıksız Çek Keşide Etmek – 5941 S. Kanun’un Hükümlü Lehine Olup Olmadığı Yönünde Yapılacak Değerlendirmede Açılmasına Gerek Bulunmadığı )

5941/m.5

3167-1/m.16/1

5237/m.7/2

ÖZET : 5941 sayılı Kanun ‘un hükümlü lehine olup olmadığı yönünde yapılacak değerlendirmede, duruşma açılmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak, suça konu çek hesabı tüzel kişiliğe ait olduğundan suç tarihinde hükümlünün tüzel kişiliğin yönetim organının mali işlerini yürütmekle görevlendirilen üyesi olup olmadığı, bu belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan kişilerden olup olmadığı saptanıp, sonucuna göre karar verilmelidir.

DAVA : Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanığın 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesi uyarınca 53.288 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ( Ankara İkinci Asliye Ceza Mahkemesi )’nin 11.11.2005 gün ve 2003/829 esas, 2005/754 karar sayılı hükmünün infazı aşamasında, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun yürürlüğe girmesi nedeniyle lehe olan kanunun belirlenmesi yönünden hükümlü müdafii tarafından yapılan başvuru üzerine, “tüzel kişilikler adına vekaleten çek keşide edilmesi ile ilgili 5941 sayılı Kanun’da hüküm bulunmadığından talebin reddine” dair aynı mahkemenin 31.12.2009 gün ve aynı sayılı ek kararına yönelik itiraz üzerine, itiraz mercii Ankara Sekizinci Ağır Ceza Mah- kemesi’nin 29.01.2010 tarihli ve 2010/500 değişik iş sayılı kararıyla “itirazın kabulü ile, itiraza konu kararın kaldırılmasına, 5941 sayılı Kanun hükümlerine göre hükümlünün hukuki durumunun duruşma açılmak suretiyle değerlendirilmesine, dosyanın Ankara İkinci Asliye Ceza Mahkemesi’ne iadesine” karar verildiği; itiraz merciinin kararına karşı Yüksek Adalet Bakanlığı’nın Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 08.04.2010 gün ve 3797/22018 sayılı kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2010 gün ve 2010/90461 sayılı tebliğnamesi ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya ve ekleri incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Kanun yararına bozma talebi ve tebliğnamede, “5941 sayılı Çek Kanunu’nda, tüzel kişi adına çek keşide edenlerin, keşide ettikleri çekten dolayı hukuki ve cezai sorumluluklarının kaldırıldığına ilişkin düzenleme bulunmaması karşısında, itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilerek, Ankara Sekizinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin anılan kararının bozulması istenmiştir.

İtiraz mercii, Ankara Sekizinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.01.2010 tarihli ve 2010/500 değişik iş sayılı kararında, 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesinde çek bedeli kadar adli para cezasına hükmedileceğinin; 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5/1. maddesinde ise, hükmolunan adli para cezasının alt ve üst sınırlarının belirlenerek, çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamayacağının öngörüldüğü; 5941 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca suça konu çekin karşılıksız kalan miktarının hesaplanması gerektiği ve aynı Kanun’un 5/2. maddesi uyarınca hükümlünün hukuki durumunun değerlendirilerek, bu değerlendirmenin duruşma açılarak yapılması gerektiği gerekçesiyle itirazın kabulüne, itiraza konu kararın kaldırılarak, hükümlünün hukuki durumunun duruşma açılarak değerlendirilmesine ve dosyanın Ankara İkinci Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.

Somut olayda; öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun yürürlüğe girmesi nedeniyle lehe olan kanunun belirlenmesi yönünden yapılacak incelemenin duruşma açılarak yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. maddesinin ( 1 ). fıkrasında, “sonradan yürürlüğe giren kanunun hükümlünün lehine olması durumunda, duraksamanın giderilmesi ve yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar isteneceği”; aynı Kanun’un 101. maddesinin ( 1 ). fıkrasında ise, “cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100. maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği” öngörülmüş olduğundan, 5941 sayılı Kanun’un hükümlü lehine olup olmadığı yönünde yapılacak değerlendirmede, duruşma açılmasına gerek bulunmamaktadır. Bu durum, mahkemenin yeni yasal düzenleme yönünden gerekli araştırmaları yapmasına engel değildir. İtiraz merciinin kararı bu yönden yerinde değildir.

Ankara İkinci Asliye Ceza Mahkemesi’nce, 5941 sayılı Çek Kanunu’nda, tüzel kişiler adına vekaleten çek keşide edilmesi ile ilgili hüküm bulunmadığından, hükümlü müdafiinin isteminin reddine karar verilmiştir.

Hükümden sonra 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin ( 1 ). fıkrasında, çeke karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçu öngörülmüştür. Aynı maddenin ( 2 ). fıkrasında ise, “Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması halinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür.” hükmüne yer verilerek, kimlerin çek karşılığını hesapta bulundurmakla yükümlü olduğunu açıklamıştır.

Bu durumda, 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesi uyarınca karşılıksız çek keşide etmek eyleminden sorumlu olan hükümlünün, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun lehine olup olmadığı konusunda yapılacak incelemede sırasıyla;

1 ) Aynı zamanda, çeke karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi olup olmadığının araştırılması,

2 ) Çeke karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi olduğunun saptanması durumunda, 5941 sayılı Kanun’un 5/1. maddesi hükmüne uygun olarak, hakkında suça konu her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezası belirlenmesi ve para cezası çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az ise bu miktara yükseltilerek hükmolunması, mahkemenin takdirine göre somut olarak bulunan adli para cezası ve aynı yasada öngörülen tedbirlerle birlikte, infaza konu 3167 sayılı Kanun’un 16. maddesi uyarınca verilen ceza ve tedbirin karşılaştırılıp değerlendirilmesinden sonra, lehe olan kanunun belirlenmesi,

3 ) Hükümlünün çeke karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi olmadığının saptanması durumunda ise, çeki düzenleyen olması nedeniyle 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin ( 4 ). fıkrasında sadece çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı öngörüldüğünden, 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesi uyarınca verilen hükmün kaldırılarak, lehine olan 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin ( 4 ). fıkrası uyarınca hakkında tedbire hükmedilmesi,

Gerekmektedir.

SONUÇ : Suça konu çek hesabı, tüzel kişi B… İnşaat ve Tesisat Anonim Şirketi’ne aittir. Bu durumda, hesap sahibinin tüzel kişi olması nedeniyle, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin ( 1 ). fıkrası uyarınca çek karşılığını ilgili bankada bulundurmakla yükümlü kişinin saptanabilmesi için, Ticaret Sicili Müdürlüğümden ve hesap sahibi tüzel kişiden, çekin bankaya ibraz tarihi olan suç tarihi ( 01.05.2003 ) itibariyle, hesap sahibi tüzel kişiliğin yönetim organının kimlerden oluştuğunun ve varsa bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organı üyesinin araştırılması ve dayanağı belgelerin de getirtilmesi; getirtilen belgelerden, hükümlünün, suç tarihinde, hesap sahibi şirketin yönetim organının mali işleri yürütmekle görevlendirilen üyesi, böyle bir belirleme yapılmamış ise hükümlünün yönetim organını oluşturan gerçek kişilerden olup olmadığının saptanmasından sonra, yukarıda ( 2 ) ve ( 3 ). bentlerde belirtilen şekilde işlem yapılması gerektiğinden, itiraz merciinin itirazın kabulü kararı belirtilen yönlerden yerindedir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere, hükmü veren mahkemece uyarlama yargılaması yapılırken duruşma açılması gerektiği yönündeki gerekçenin doğru olmaması nedeniyle, kanun yararına bozma talebi belirtilen değişik gerekçeyle yerinde görüldüğünden,-Ankara Sekizinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.01.2010 tarihli ve 2010/500 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince ( BOZULMASINA ); aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca gerekli işlemlerin yapılması için, dosyanın adı geçen mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 20.09.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

MENFİ TESPİT DAVASI

 

T.C.

YARGITAY

10. CEZA DAİRESİ

E. 2008/10583

K. 2010/11601

T. 13.5.2010

• KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETMEK ( Çekin İbraz Tarihinden Önce veya Sonra Açılan Menfi Tespit Davası Sonucu Verilen Hükümlerin Ancak Şikayetçiye Karşı Açılmış Davalar Yönünden Bağlayıcı Olduğu – Sözü Edilen Kararın Kesinleşip Kesinleşmediğinin Araştırılması Gerektiği )

• MENFİ TESPİT DAVASI ( Karşılıksız Çek Keşide Etmek – Çekin İbraz Tarihinden Önce veya Sonra Açılan Menfi Tespit Davası Sonucu Verilen Hükümlerin Ancak Şikayetçiye Karşı Açılmış Davalar Yönünden Bağlayıcı Olduğu )

• ÇEKİN İBRAZ TARİHİNDEN ÖNCE VEYA SONRA AÇILAN MENFİ TESPİT DAVASI SONUCU VERİLEN HÜKÜMLER ( Ancak Şikayetçiye Karşı Açılmış Davalar Yönünden Bağlayıcı Olduğu – Sözü Edilen Kararın Kesinleşip Kesinleşmediğinin Araştırılması Gerektiği )

5941/m.5

ÖZET : Çekin ibraz tarihinden önce veya sonra açılan menfi tespit davası sonucu verilen hükümlerin ancak şikayetçiye karşı açılmış davalar yönünden bağlayıcı olduğu dikkate alınarak, sözü edilen kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılıp, sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.

DAVA : Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık Yakup hakkında ( İstanbul Onbeşinci Asliye Ceza Mahkemesi )’nce yapılan yargılama sonucu, 17.05.2007 tarihinde 2006/554 esas ve 2007/435 karar sayı ile kurulan mahkumiyet hükmünün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bozma isteyen tebliğnamesi ile 25.06.2008 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- Sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde, suça konu çeke ilişkin olarak hesap sahibi G… Plastik Ambalaj ve Temizlik Malzemeleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi tarafından şikayetçi şirket aleyhine açılan menfi tespit davası sonucu suça konu çekten dolayı hesap sahibi şirketin şikayetçiye borçlu olmadığının tespitine ve çekin iptaline karar verildiğini belirterek, dilekçesi ekinde İstanbul Üçüncü Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 27.03.2007 tarihli, 2005/1553 esas ve 2007/254 sayılı kararının onaysız fotokopisini eklemiş olması karşısında; ibraz tarihinden önce veya sonra açılan menfi tespit davası sonucu verilen hükümlerin ancak şikayetçiye karşı açılmış davalar yönünden bağlayıcı olduğu dikkate alınarak, sözü edilen kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gereği,

2- 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, sanığın hukuksal durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün ( BOZULMASINA ), 13.05.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

LEHE KANUN UYGULAMASI

 

YARGITAY

10. CEZA DAİRESİ

E. 2010/35456

K. 2010/24757

T. 29.11.2010

• KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETMEK ( Lehe Yasa Belirlenirken İnfaz Kanunları Dikkate Alınmadan Sadece Maddi Ceza Kanunlarının Karşılaştırılması ve Lehe Olduğu Kabul Edilen Yasa Uyarınca Hüküm Kurulması Gerektiği )

• LEHE KANUN UYGULAMASI ( Karşılıksız Çek Keşide Etme – İnfaz Kanunları Dikkate Alınmadan Sadece Maddi Ceza Kanunlarının Karşılaştırılması ve Lehe Olduğu Kabul Edilen Yasa Uyarınca Hüküm Kurulması Gerektiği )

• İNFAZA İLİŞKİN HÜKÜMLER ( Sanık Para Cezasını Ödemediği Takdirde Yeniden Değerlendirme Yapılarak Hükümlünün Lehine Olan İnfaza İlişkin Hükümlerin Uygulanması Gerektiği )

5237/m.7/3, 52

5275/m.106/3

3167-1/m.16/1

5941/m.5/1

ÖZET : Lehe yasa belirlenirken, infaz kanunları dikkate alınmadan, sadece maddi ceza kanunlarının karşılaştırılması ve lehe olduğu kabul edilen yasa uyarınca hüküm kurulması; infaz aşamasında ise, sanık para cezasını ödemediği takdirde, yeniden değerlendirme yapılarak hükümlünün lehine olan infaza ilişkin hükümlerin uygulanması gerekir.

DAVA : Karşılıksız çek keşide etme suçundan sanık Meliha’nın mahkumiyetine ilişkin ( Kayseri İkinci Asliye Ceza Mahkemesi )’nin 24.12.2009 gün ve 2009/856 esas, 2009/1478 karar sayılı hükmüne karşı Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 23.06.2010 gün ve 7756/41855 sayılı kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.07.2010 tarihli ihbar yazısı ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya ve ekleri incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, “Dosya kapsamına göre, suça konu 30.10.2008 tarihli, Z-0070978 numaralı 4.220,00 Türk Lirası bedelli çek’in 30.08.2008 tarihinde bankaya ibrazında karşılıksız kalması sebebiyle sanık hakkında 5941 sayılı Kanun’un 5/1, 5237 sayılı Kanun’un 52/2. maddeleri uyarınca 3.785,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ise de; 4.220 Türk Lirası bedelli çek’in ödenmemesi halinde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesi dikkate alındığında 1 gün karşılığı 100 Türk Lirası hesabıyla 42 gün hapis cezası olarak infazı gerekirken, 5237 sayılı Kanun’un 52. maddesi esas alınarak gün para cezası hesabıyla hükmedilen 3.785,00 Türk Lirası adli para cezasının ödenmemesi halinde ise 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesi gereğince 189 gün hapis cezasına çevrilerek infaz edilmesi gerekeceği ve bu durumun sanığın aleyhine olacağı cihetle, suçun işlendiği tarih itibarıyla 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’un 16/1. maddesinin sanık lehine olduğunun gözetilmemesinde isabet görülmemiştir.” denilerek, belirtilen hükmün bozulması istenmiştir.

Sanık hakkında 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesinde öngörülen karşılıksız çek keşide etmek suçundan kamu davası açılmıştır.

Suç konusu 4.220 TL bedelli çek süresinde bankaya ibraz edilmiş, karşılığının olmadığı belirlenmiş ve banka yükümlü olduğu 435 TL’yi hamile ödemiştir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, suç tarihi olan “30.10.2008” tarihi itibariyle yürürlükte olan 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile sonradan 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Kanunu’ndan hangisinin sanığın lehine olduğunun belirlenmesidir.

Lehe yasa belirlenirken, infaz kanunları dikkate alınmadan, sadece maddi ceza kanunlarının karşılaştırılması ve lehe olduğu kabul edilen yasa uyarınca hüküm kurulması; infaz aşamasında ise 5237 sayılı TCK’nın 7/3. maddesi uyarınca yeniden değerlendirme yapılarak hükümlünün lehine olan infaza ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir.

Mahkemece, 3167 ve 5941 sayılı Kanunların maddi ceza hukukuna ilişkin hükümlerinin ayrı ayrı ve bir bütün olarak olaya uygulandığında bulunacak sonuçlar karşılaştırılarak; 3167 sayılı Kanun uygulandığında sanığın çek bedeli tutarı olan 4.220 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve 1 yıl süreyle çek hesabı açmasının yasaklanmasına, 5941 sayılı Kanun uygulandığında ise sanığın 3.785 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verileceği ve bu durumda 5941 sayılı Kanun’un lehe olacağı kabul edilerek, 5941 sayılı Kanun’un 5/1. maddesi uyarınca sanığın 189 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, gün para cezasının 5237 sayılı TCK’nın 52. maddesi uyarınca günlüğü 20 TL’den 3.780 TL adli para cezasına çevrilmesine, ancak çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamayacağından sanığın sonuç olarak 3.785 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, ayrıca çek düzenlemesinin ve çek hesabı açmasının yasaklanmasına karar verilmiştir.

Mahkemenin maddi ceza hükümleri yönünden bu uygulaması doğrudur. Sanığın para cezasını ödemeyeceği varsayılarak lehe yasanın belirlenmesi mümkün değildir.

İnfaz aşamasında sanık para cezasını ödemediği takdirde, infaza ilişkin hükümlerden lehe olanın ayrıca belirlenip uygulanması gerekecektir.

SONUÇ : Sonuç olarak, mahkemenin uygulaması doğru olduğundan, yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın adı geçen mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 29.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETME

T.C.

YARGITAY

10. CEZA DAİRESİ

E. 2010/20741

K. 2010/23396

T. 1.11.2010

• KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETME ( Tek Başına Ortak Olmanın Doğrudan Yönetim Organı Üyesi Olma Sonucunu Doğurmaması Ortaklığın İdaresinin İlgili Kanun Hükümleri ve Ortaklık Sözleşmeleriyle Düzenlenmesi Nedeniyle Bu Hususun Araştırılmasına Gerek Bulunmadığı )

• İDDİANAMENİN İADESİ ( Karşılıksız Çek Keşide Etme – Suçun Sübutuna Etki Edeceği Mutlak Sayılan Mevcut Bir Delil Toplanmadan Düzenlenen İddianamenin İadesine Karar Verileceği )

• TEK BAŞINA ORTAK OLMA ( Doğrudan Yönetim Organı Üyesi Olma Sonucunu Doğurmaması Ortaklığın İdaresinin ( Yönetim Organının ) İlgili Kanun Hükümleri ve Ortaklık Sözleşmeleriyle Düzenlenmesi Nedeniyle Bu Hususun Araştırılmasına Gerek Bulunmadığı )

5271/m.170, 174

5941/m.5

ÖZET : 5271 sayılı CMK’ nın 174. maddesinin ( 1. ) fıkrasının ( b ) bendinde “Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iadesine karar verileceği” öngörülmekte olup; söz konusu araştırma, gerçek failin kim olduğunu ortaya çıkarması bakımından, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bir kanıt niteliğine olduğundan, Cumhuriyet Savcılığınca iddianame düzenlenmeden yapılması gerekmektedir. Bu yönden iddianamenin iadesi kararı yerindedir. Ancak iddianamenin iadesi kararında, “şüpheli olarak gösterilen kişinin, tüzel kişiliğin ortağı olup olmadığının” da araştırılması gerektiği de belirtilmiştir. Tüzel kişi ortaklıklarda, tek başına ortak olmanın, doğrudan yönetim organı üyesi olma sonucunu doğurmaması, ortaklığın idaresinin ( yönetim organının ) ilgili kanun hükümleri ve ortaklık sözleşmeleriyle düzenlenmesi nedeniyle, bu hususun araştırılmasına gerek bulunmadığından, böylelikle, iddianamenin iadesi kararı, bu yönden yerinde olmadığından, itirazın kısmen kabulü gerekir.

DAVA : Karşılıksız çek keşide etme suçundan şüpheli N. hakkında yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının 14.01.2010 gün ve 2009/42169 soruşturma, 2010/739 esas, 2010/437 iddianame sayılı iddianamesinin, 5271 sayılı CMK’nın 174. maddesi uyarınca iadesine ilişkin Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.01.2010 gün ve 2010/106 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik “itirazın reddine” dair Küçükçekmece Altıncı Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28.01.2010 gün ve 2010/158 değişik iş sayılı kararına karşı Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 08.04.2010 gün ve 3768/21980 tarihli kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2010 tarihli tebliğnamesi ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya ve ekleri incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Kanun yararına bozma talebi ve tebliğnamede, “Dosya kapsamına göre, mahkemece şüphelinin karşılıksız çıkan çek hesabında, çek bedelinin bankada bulundurma zorunluluğunun bulunup bulunmadığı hususunun araştırılmadığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde, iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında söz konusu hususun yer almadığı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/12/2005 tarihli ve 2005/6961-9421 sayılı ilâmında da belirtildiği üzere 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/2. maddesinde öngörülen “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler,” hükmü uyarınca dava açılmış bulunmasına binaen, mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller değerlendirilerek; yargılama sonucuna göre bir karar verilebileceği dikkate alınmaksızın itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilerek,

Küçükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin belirtilen kararının bozulması istenmiştir.

Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 19.01.2010 tarihli kararında, “iddianamede şüpheli olarak gösterilen kişi ile ilgili olarak, adına çek keşide edilen tüzel kişi temsilcisi ya da vekili olarak aynı zamanda tüzel kişi adına çek bedelini bankada bulundurmakla yükümlü olup olmadığı, tüzel kişi ortaklığı veya yönetiminde bulunup bulunmadığı araştırılmadan dava açıldığından” bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş; bu karara yönelik itirazı inceleyen Küçükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28.01.2010 tarihli kararında, bankadan gelen yazı cevabının suç tarihinden önceki çek hesabını açan özel kişinin yetki durumunu gösterdiği, suç tarihi itibariyle göstermediği ve mahkemenin gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek, itirazın reddine karar verilmiştir.

İddianameye konu çekler, E… Alışveriş Merkezleri Mobilya Sanayi İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi’ne ait hesaptan 11.04.2009 ve 09.05.2009 tarihlerinde düzenlenmiş, tüm yasal unsurları içeren birer çek olup, sırasıyla 13.04.2009 ve 11.05.2009 tarihlerinde bankaya ibraz edilmiştir. Bu durumda, suç tarihleri olan “13.04.2009” ve “11.05.2009” tarihleri itibariyle yürürlükte olan 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile sonradan 20.12.2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Kanunu’ndan hangisinin lehe olduğunun belirlenmesi bakımından gerekli değerlendirmenin yapılması gerekmektedir.

Küçükçekmece 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 5941 sayılı Kanun hükümlerine dayanılarak iddianamenin iadesi kararı verilmiş olup; iade nedenini aynı Kanun kapsamında incelediğimizde;

5941 sayılı Kanunun 5. maddesinin ( 1 ). fıkrasında, “Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında adli para cezasına hükmolunacağı” ve 2. fıkrasında ise, “Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi ve kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür.” hükümlerine yer verilmiştir.

Bu durumda, hesap sahibinin tüzel kişi olması durumunda, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin ( 1 ). fıkrası uyarınca sorumlu olan, çek karşılığını ilgili bankada bulundurmakla yükümlü kişinin saptanabilmesi için, Ticaret Sicili Müdürlüğünden ve hesap sahibi tüzel kişiden, çeklerin bankaya ibraz tarihleri olan suç tarihleri ( 13.04.2009 ve 11.05.2009 ) itibariyle, hesap sahibi tüzel kişiliğin yönetim organının kimlerden oluştuğunun ve varsa bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organı üyesinin araştırılması ve dayanağı belgelerin de getirtilmesi gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’ nın 174. maddesinin ( 1. ) fıkrasının ( b ) bendinde “Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iadesine karar verileceği” öngörülmekte olup; söz konusu araştırma, gerçek failin kim olduğunu ortaya çıkarması bakımından, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bir kanıt niteliğine olduğundan, Cumhuriyet Savcılığınca iddianame düzenlenmeden yapılması gerekmektedir. Bu yönden iddianamenin iadesi kararı yerindedir. Ancak iddianamenin iadesi kararında, “şüpheli olarak gösterilen kişinin, tüzel kişiliğin ortağı olup olmadığının” da araştırılması gerektiği de belirtilmiştir. Tüzel kişi ortaklıklarda, tek başına ortak olmanın, doğrudan yönetim organı üyesi olma sonucunu doğurmaması, ortaklığın idaresinin ( yönetim organının ) ilgili kanun hükümleri ve ortaklık sözleşmeleriyle düzenlenmesi nedeniyle, bu hususun araştırılmasına gerek bulunmadığından, böylelikle, iddianamenin iadesi kararı, bu yönden yerinde olmadığından, itirazın kısmen kabulüne karar vermek gerekirken tümüyle reddine karar verilmesi yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Yukarıda belirtilen değişik gerekçeyle, kanun yararına bozma talebi yerinde görüldüğünden; Küçükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.01.2010 gün ve 2010/158 değişik iş karar sayılı kararının 5271 sayılı CMK’ın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince BOZULMASINA; aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca gerekli işlemlerin yapılması için, dosyanın adı geçen Mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 01.11.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY 10.CEZA DAİRESİ

YARGITAY

10. CEZA DAİRESİ

E. 2009/14108

K. 2010/5281

T. 9.3.2010

• DİĞER KANUNLARDA YER ALAN 5237 SAYILI KANUNA AYKIRI OLAN DÜZENLEMELER ( 5252 S.K. Geçici Madde 1 Uyarınca 2918 S.K. Md. 119′un Uygulanamayacağı – Uyuşturucu Madde Ticareti Yapmak )

• SÜRÜCÜ BELGELERİNİN GERİ ALINMASI VE YERİNE GETİRİLMESİ ( 5252 S.K. Geçici Madde 1 Uyarınca 2918 S.K. Md. 119′da Yer Alan Hükmün Uygulanamayacağı – Uyuşturucu Madde Ticareti Yapmak )

• UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ YAPMAK ( Sanığın Suçu İşlediğine Dair Delil Bulunamadığı – Asıl Faillerle Birlikte Başka Bir Araçla Yol Kontrolü Yaptığı/Suça Yardım Eden Konumunda Olduğu )

• ASLİ FAİL ( Uyuşturucu Madde Ticareti Yapmak/Sanığın Suçu İşlediğine Dair Delil Bulunamadığı – Asıl Faillerle Birlikte Başka Bir Araçla Yol Kontrolü Yaptığı/Suça Yardım Eden Konumunda Olduğunun Kabul Edileceği )

• YARDIM ETMEK ( Uyuşturucu Madde Ticareti Yapmak – Asıl Faillerle Birlikte Başka Bir Araçla Yol Kontrolü Yaptığı/Suça Yardım Eden Konumunda Olduğunun Kabul Edileceği )

5237/m. 39, 188

ÖZET : Uyuşturucu madde ticareti yapmak suçunda, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinde yer alan “Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır.” hükmü gereğince sanıklar hakkında 2918 sayılı Yasa’nın 119. maddesinin “İşlenen Suçlar Nedeniyle Sürücü Belgelerinin Geri Alınması ve Yerine Getirilmesi” uygulanmasına olanak bulunmadığı dikkate alınmalıdır.

Sanığın, suç konusu uyuşturucu maddenin nakledilmesi sırasında, asıl faillerle birlikte başka bir araçla yol kontrolü yaptığı, suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştirdiğine ilişkin delil bulunmaması nedeniyle “suçun işlenmesine yardım eden” konumunda olduğu dikkate alınmalıdır.

DAVA : Uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan sanıklar Abdulgani, Mustafa, Mahmut ve Veysi hakkında DİYARBAKIR 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonucu, 17.03.2009 tarihinde 2008/331 esas ve 2009/154 karar sayı ile kurulan mahkûmiyet hükümlerinin sanıklar Mustafa ve Mahmut ile müdafiileri ve sanıklar Abdulgani ve Veysi müdafiileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzeltilerek onama isteyen tebliğnamesi ile 14.09.2009 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : A- Sanık Abdulgani hakkındaki hükmün incelenmesi:

Yargılama sürecinin yasaya uygun olarak yapıldığı; delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı; eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı; vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı; eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün istem gibi ( ONANMASINA ), suçun niteliği ile hükmolunan ceza miktarı ve tutuklu kalınan süre göz önüne alınarak sanık müdafiinin tahliye talebinin ( REDDİNE ),

B- Sanıklar Mustafa ve Veysi hakkındaki hükümlerin incelenmesi:

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, Mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, diğer temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

5237 sayılı TCK’nın 5 ve 53. maddeleri ile 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesi hükmü gereğince sanıklar hakkında 2918 sayılı Yasa’nın 119. maddesinin uygulanmasına olanak bulunmaması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık Mustafa ve müdafii ile sanık Veysi müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün CMUK’nın 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ); ancak bu durumun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan;

Hüküm fıkrasında yer alan sanıklar hakkında 2918 sayılı Kanunun 119. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle, hükümlerin ( DÜZELTİLEREK ONANMASINA ),

C- Sanık Mahmut hakkındaki hükmün incelenmesi:

Sanığın, suç konusu uyuşturucu maddenin nakledilmesi sırasında, asıl faillerle birlikte başka bir araçla yol kontrolü yaptığı, suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştirdiğine ilişkin delil bulunmaması nedeniyle “suçun işlenmesine yardım eden” konumunda olduğu dikkate alınarak, sanık hakkında TCK’nın 39. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün CMUK’nın 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 09.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.